Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan gönülden geçici olma Yiğidin başına bir iş gelince Onu yad ellere açıcı olma Mecliste arif ol kelamı dinle El iki söylerse sen birin söyle Elinden geldikçe sen eylik eyle Hatıra dokunup yıkıcı olma Dokunur hatıra kendisin bilmez Asilzadelerden hiç kemlik olmaz Sen iylik etde ozayi olmaz Darılıpta başa kakıcı olma El arifdir yoklar senin bendini Dağıtırlar tuzağını fendini Alçaklarda otur gözet kendini Katı yükseklerden uçucuolma Muradım nasihat bunda söylemek Size layık olan onu dinlemek Sev seni seveni zay etme emek Sevenin sözünden geçici olma Karacaoğlan söyler sözün başarır Aşkın deryasını boydan aşırır Seni bir mecliste hacil düşürür Kötülere konup göçücü olma |
Karacaoğlan
|
30 Nisan 2016 Cumartesi
Nasihat
25 Nisan 2016 Pazartesi
Sahibini Arayan Mektuplar
Soruyorum, susuyorsun. Ben sükutun bu kadar anlamlı olduğunu bilmezdim.
Bütün sorularımın cevabını bir bakışla veriyorsun, kah bir gülüşle.
Zaman zaman gözlerinin içinde eriyip kaybolduğumu hissediyorum.
Yanımda olmadığın günler, geleceğin güne hazırlıyor beni. Yokluğuna böyle dayanabiliyorum. Karanlıklar içinde her dakika gözlerinin aydınlık bakışlarıyla doluyor içim. Aradığım her şey orada. Cevapsız kalmış bütün soruları gün ışığına çıkarıyor gözlerin. Bekliyorum, geliyorsun. işte diyorum yaşamak bu. Sevmek, seni sevmekten başka bir şey değil. Hiç kimseyi bu kadar özlemle beklemedim. Bu kadar inanmadım hiç kimsenin geleceğine. Onun için bir gün gelmeyeceğinin korkusu kahrediyor beni.
Geleceğin mutlu ana yaklaşan her dakika yaşamaktan güzel, geçen her dakika ölümden acı...Fakat gelişin her şeyi unutturuyor. Sıkıntılı öğle sonları günün en yaşamaya değer saatleri oluyor sen gelince. Kızgın bir güneş altında karlı dağ yamaçlarının serinliğini getiriyor ellerin. istiyorum veriyorsun. Verdiklerin bir bakıma iflası oluyor saadet anlayışımın. Böylesine büyük hazların hayal bile edilemediği bir dünya üzerinde özlenecek başka saadetin kalmadığını düşünüyorum. O zaman her şey siliniyor gözlerimden. Sensiz bir yarının değersizliğini, çekilmezliğini daha iyi anlıyorum. Huzur seninle kayboluyor, bütün sevinçler seninle gidiyor, sensiz bir kanlı gömlek gibi giyiyorum üzerime yaşamayı.
Çaresizlik hiç bir zaman sen yanımda olduğun anlardaki kadar kötü ve merhametsiz olmuyor. Yine de her öpüşümde bana ilahlara has bir güç, bir büyük huzur veriyor dudakların. Ağlıyorum. Gidiyorsun. Ama sen gözyaşlarımı görmüyorsun ki!
Ayrıldığımız yerde başlıyor yıkıntım. Kalabalık bir caddede, vapur iskelesinde ya da bir kapı önünde; nerede olursa olsun ayrılığın bir tokat gibi iniyor yüzüme. Kocaman, sivri bıçaklar gibi delik deşik ediyor vücudumu. Her yer kan oluyor. Artık dayanamıyorum, artık dayanamıyorum. Ağlamak bile kar etmiyor. Ben bu acılara, ben bu sürekli ölümlere önceden razı oldum. Şikayete hakkım yok, biliyorum. isyan etmem faydasız. Kendi kaderinin çizdiği yolda yürüyor ayaklarım.
Yazıyorum, okuyorsun. Kimbilir ne dayanılmaz acılar içindesin sen de? Nasıl her yerini, orada bir sigara söndürülmüşcesine yakan özlemler içindesin. " Mümkün olsa hep yanında kalırdım" diyorsun. " Hiç senden ayrılmazdım, hep seninle olurdum" diyorsun. işte onun için sana hiç kızamıyorum ya! Bütün isyanım çaresizliklere, bu kahpe imkansızlıklara. bu mesafelere. bu zamana ve bu bizi çepeçevre kuşatan insanlara, onların pis kurallarına, beş para etmez inançlarına. O demir parmaklıklara, ağır kapılara, kalın zincirlere, o merhametsiz, çirkin gardiyanlara rağmen seni seviyorum. Anlatamıyorum
Yanımda olmadığın günler, geleceğin güne hazırlıyor beni. Yokluğuna böyle dayanabiliyorum. Karanlıklar içinde her dakika gözlerinin aydınlık bakışlarıyla doluyor içim. Aradığım her şey orada. Cevapsız kalmış bütün soruları gün ışığına çıkarıyor gözlerin. Bekliyorum, geliyorsun. işte diyorum yaşamak bu. Sevmek, seni sevmekten başka bir şey değil. Hiç kimseyi bu kadar özlemle beklemedim. Bu kadar inanmadım hiç kimsenin geleceğine. Onun için bir gün gelmeyeceğinin korkusu kahrediyor beni.
Geleceğin mutlu ana yaklaşan her dakika yaşamaktan güzel, geçen her dakika ölümden acı...Fakat gelişin her şeyi unutturuyor. Sıkıntılı öğle sonları günün en yaşamaya değer saatleri oluyor sen gelince. Kızgın bir güneş altında karlı dağ yamaçlarının serinliğini getiriyor ellerin. istiyorum veriyorsun. Verdiklerin bir bakıma iflası oluyor saadet anlayışımın. Böylesine büyük hazların hayal bile edilemediği bir dünya üzerinde özlenecek başka saadetin kalmadığını düşünüyorum. O zaman her şey siliniyor gözlerimden. Sensiz bir yarının değersizliğini, çekilmezliğini daha iyi anlıyorum. Huzur seninle kayboluyor, bütün sevinçler seninle gidiyor, sensiz bir kanlı gömlek gibi giyiyorum üzerime yaşamayı.
Çaresizlik hiç bir zaman sen yanımda olduğun anlardaki kadar kötü ve merhametsiz olmuyor. Yine de her öpüşümde bana ilahlara has bir güç, bir büyük huzur veriyor dudakların. Ağlıyorum. Gidiyorsun. Ama sen gözyaşlarımı görmüyorsun ki!
Ayrıldığımız yerde başlıyor yıkıntım. Kalabalık bir caddede, vapur iskelesinde ya da bir kapı önünde; nerede olursa olsun ayrılığın bir tokat gibi iniyor yüzüme. Kocaman, sivri bıçaklar gibi delik deşik ediyor vücudumu. Her yer kan oluyor. Artık dayanamıyorum, artık dayanamıyorum. Ağlamak bile kar etmiyor. Ben bu acılara, ben bu sürekli ölümlere önceden razı oldum. Şikayete hakkım yok, biliyorum. isyan etmem faydasız. Kendi kaderinin çizdiği yolda yürüyor ayaklarım.
Yazıyorum, okuyorsun. Kimbilir ne dayanılmaz acılar içindesin sen de? Nasıl her yerini, orada bir sigara söndürülmüşcesine yakan özlemler içindesin. " Mümkün olsa hep yanında kalırdım" diyorsun. " Hiç senden ayrılmazdım, hep seninle olurdum" diyorsun. işte onun için sana hiç kızamıyorum ya! Bütün isyanım çaresizliklere, bu kahpe imkansızlıklara. bu mesafelere. bu zamana ve bu bizi çepeçevre kuşatan insanlara, onların pis kurallarına, beş para etmez inançlarına. O demir parmaklıklara, ağır kapılara, kalın zincirlere, o merhametsiz, çirkin gardiyanlara rağmen seni seviyorum. Anlatamıyorum
Mevlana dan Şems e
Seni ne huzuru arayanlara,ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara
sordum.güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? sıcaktan düşüp
bayılan mı? hayır, onun aşkı zayıftır.güneşe yolculuk yapan mı?o da
değil gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? gölgeye sığınanlara ise
güneşi hiç sormamalı.aşk mabedim...efendim......söyler misin? nedir bu
çektiğim acıların manası? bu ayrılığın esrarengizliği yüreğime saldığın
alevlerin lavlaşması içinse yeterince erimedim mi ateş toplarında?öyle
yandım ki;sen yandıkça,ben yanayım!sen dondukça,ben de donayım!yine
kehkeşanlara kaçarak mı özleteceksin kendini.özlemlerim, boşluğa atılan
kuru karanfiller gibi sere serpe dağılıyor karayellerin,acının
koynunda.içime güneş doğmaz oldu artık sen gittin gideli.göklere seninle
burç edecektim halbuki.saçlarıma aklar düşmeye başlamış,sırf bu aşkın
ceremesinden.serencame gökkubbeye niyaz edecek ve merhamet isteyecek
kapılar dahi yüzüme kapanıyor? sendedir bu boz bulanık sellere kapılan
ömrümün mihrap ve minberi.salalar benim için okunuyor artık.gözyaşım
seccademde boğuluyor her seher vakti,ama ne sesin geliyor artık
uzaklardan,ne de nefesin.ezanlar okunur günbegün ve içli içli.ama
alnımı, alnına değdirmedikçe huzura ermeyecek bir çağıldama örseliyor
şakaklarımı.alnımda sanki Dağıstanlı atlılar.ve ellerim titriyor zaman
zaman.bu divaneliğin ağır tütsüsünü ...ve omuzlarım çökeliyor seni
düşündükçe..unutma,şah eserin olan ben,gün geçtikçe artık viraneye
dönüyorum.ama sen hala bana dönmüyorsun!muradım;Rabbü'l Alemin; bu
sevdanın kadrini ve kıymetini kimseye muhtaç etmesin.Düşüncelerim,ipliği
kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz...Şimdi gözyaşlarımdan
inci yapmak isterdim sana.keşke yanımda olsaydın...kelimelerim
şelaleleşiyor ne zaman sana dair birşeyler yazmaya kalksam.yanan
alnım,müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin.beni ne kadar
ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez,bunu billesin.zümrüd-ü anka
gibi kendi külümden doğar ve katar katar turnalar gibi yine kanat
vurarak yine revan olurum yollarına...Gözlerimde bir mahmurluk,sensiz
uykularımdan arda kalan... sinemde yumru yumru yutkunamadığım bir
sıkıntı.nefeslerim yetmez oluyor artık şu garip canıma.ve ben gözlerimi
tavana mıhlamış,bir tek seni düşünüyorum.alnımda boncuk boncuk soğuk
terler.kulağım işitmez oldu artık,sesinden gayri artık sesinden gayri ne
varsa şu alemde.gözkapaklarım tutulmuş,hayalin perdelenmesin
diye.artık;gözyaşlarımda hasretlik tuzu bile kalmadı acılarını ılık ılık
dindirecek.Kanım donuyor...bir de üşümedir işliyor ruhuma
apansız.sıcağın yok ki yanımda. ve ardından sabah oluyor,yine bin bir
eza ve cefa ile kahroluyorum işte!o yarılıktan
kahroluyorum.biliyorsun,hünkarım sensin.sevgilim ve
mabedim...(sensin)muradım;yedi göğün mevlası;bizi,bu kahırdan azat
etsin...
Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını.şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum.sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı.Bir kelam söyle ne olur!her hecenin tınısında duymak istiyorum.Rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün,taşların hepsi göğsüme düşsün.senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım.çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin,yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım.Çöldeyim,susuzum.Kuyularda Yusuf’um.Sözlerin bana Züleyha. Ateşlerde İbrahim’im.Gözlerin bana derya.sancılar içinde Meryem’im. Bakışın bana İsa.yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifa.ölüler içinde bir ölüyüm.Ellerin bana musalla. Ey kalbimizde olan nur! Gel didinmelerimin ve arzularımın sonu gel. Hayatımız senin elind biliyorsun. Hayatı, kullarını sıkıntılı yapma gel. Ey aşk! Ey maşuk! Engelleri aş ve inadı bırak da gel.Ey Hüdhüd’lerin sahibi olan Süleyman! Lütfedip de bizi aramak üzere gel. Ruhlar seni kaybolmadan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. Ayıplarını ört iyilikleri saç cömert olanların adeti de böyledir gel. Farsça ‘gel’ nasıl derler? ‘Biya’ mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız ne de kesat olur; gel. Ey Arab’ın Küşadı! Ey İran’ın Kubadı! Kalbimi hatıranla fethedersin gel. İçim sana gel deyicidir. Ey varlığından olacak olan varlık, gel. Gittin ya.Kalsan güzel olurdu gitmişsin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende.sensizlik bende.gittin. heyhat! Pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde.Her yalnız aşk değildir ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. Ateşinden değil ateşsizliğinden yanmışım diyorum. Ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel.Dinsin artık kıyametin gürültüsü.
Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını.şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum.sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı.Bir kelam söyle ne olur!her hecenin tınısında duymak istiyorum.Rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün,taşların hepsi göğsüme düşsün.senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım.çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin,yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım.Çöldeyim,susuzum.Kuyularda Yusuf’um.Sözlerin bana Züleyha. Ateşlerde İbrahim’im.Gözlerin bana derya.sancılar içinde Meryem’im. Bakışın bana İsa.yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifa.ölüler içinde bir ölüyüm.Ellerin bana musalla. Ey kalbimizde olan nur! Gel didinmelerimin ve arzularımın sonu gel. Hayatımız senin elind biliyorsun. Hayatı, kullarını sıkıntılı yapma gel. Ey aşk! Ey maşuk! Engelleri aş ve inadı bırak da gel.Ey Hüdhüd’lerin sahibi olan Süleyman! Lütfedip de bizi aramak üzere gel. Ruhlar seni kaybolmadan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. Ayıplarını ört iyilikleri saç cömert olanların adeti de böyledir gel. Farsça ‘gel’ nasıl derler? ‘Biya’ mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız ne de kesat olur; gel. Ey Arab’ın Küşadı! Ey İran’ın Kubadı! Kalbimi hatıranla fethedersin gel. İçim sana gel deyicidir. Ey varlığından olacak olan varlık, gel. Gittin ya.Kalsan güzel olurdu gitmişsin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende.sensizlik bende.gittin. heyhat! Pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde.Her yalnız aşk değildir ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. Ateşinden değil ateşsizliğinden yanmışım diyorum. Ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel.Dinsin artık kıyametin gürültüsü.